20 Nisan 2013 Cumartesi

GLOBAL PAZARLAMA STRATEJİLERİ



GLOBAL PAZARLAMA STRATEJİLERİ

Global Pazarlama Stratejileri

Amaç: Yöneticiler için global piyasalarda rekabet stratejilerini belirlemekte yardımcı olacak yöntemler ile Türkiye’deki ve dünyadaki örnek olaylar üzerinden gidilerek uluslararası pazarlama yöntemleri hakkında çalışmalar
Kapsam:
· Pazarlama stratejisinin belirlenmesi
· Pazarlama programının yapılması
· Şirket içi örgütlenme
· Internet yolu ile satış

Stratejik Pazarlama Yönetimi

Amaç: Yöneticiler için pazarlama stratejilerindeki yöntemler, katılımcıların kendi kurumlarının piyasadaki yeri ve mevcut stratejilerinin analiz yöntemleri hakkında, Türk ve yabancı kurumlardan örnek olaylar kullanılarak modern pazarlama teknikleri çalışması
Kapsam:
· Müşteri ve pazar odaklı pazarlama
· Firmanın pazarı ve çevresi
· Pazar segmantasyonu
· Pazarlama stratejilerinin geliştirilmesi
· Firma içinde pazarlama organizasyonu
· Elektronik ticaret ve firma için getirdiği yeni fırsatlar ve tehditler

Satış Becerilerinin Geliştirilmesi

Amaç: Satış görevlilerinin, müşteri ilişkileri ve ilişkilerde kalıcılığın sağlanması, satış sırasında iletişimde öncelikli faktörler konularında çalışmalar
Kapsam:
· Satış hizmeti ve satıştan sorumlu kişilerin görevleri
· Satışta yapılabilecek hatalar
· Müşteri tipleri
· Müşteri özelliklerine uyumlu satış
· Satışın aşamaları
· Satışta yeni teknikler

Proje Yönetimi

Amaç: Bu program proje yönetimi ile ilgili ilk temel programdır. Hızlı değişim ortamında gerekli olan, rutin işlerin otomatik süreçlere bağlanıp, yeni projelere yoğunlaşılması, etkin bir proje yönetimi için temel kavramların tanıtılması ve daha yoğun eğitim konularının saptanmasına hazırlık çalışmaları
Kapsam:
· Giriş ve kavramlar
· Projenin yapılandırılması
· Projenin çizelgelenmesi ve bütçelenmesi
· Kaynakların dağılımı
· Projenin izlenmesi ve bilgi sistemi
· Projenin zaman ve maliyet kontrolü

Stratejik Yönetim

Amaç: Kavramların tanıtılması daha yoğun eğitim konularının saptanmasına hazırlık, kurum ve kuruluşların geleceğe yönelik planlı ve sistemli etkinliği her an gündeme gelebilecek bir değişikliklerin, zamanında ve uygun biçimde gerçekleştirilmesi yönünde çalışmalar doğal olarak çelişik olan bu iki yeteneği bir arada geliştirebilmek, içinde bulunduğumuz çok hızlı değişim ve çeşitlilik ortamında daha da güç erişilir bir hedeftir. Bu yeteneklerin organizasyonda yerleşip kurumlaşmasını amaçlayan stratejik yönetim çalışmaları hayati önem taşımaktadır.
Kapsam:
· Planlama sisteminin tasarımı
· Çevre analizi
· Değerlerin analizi
· Misyon formulasyonu
· Stratejik iş modellemesi
· Mevcut durum analizi
· Strateji oluşturma
· Harekat planları
· Alternatif planlama
Uygulama/hayata geçirme

BANKA İŞLETMECİLİĞİ PAZARLAMA SORUNLARI


 BANKA İŞLETMECİLİĞİ PAZARLAMA SORUNLARI
Bankacılık işletmesinin özellikleri:
Bankalar;açacakları kredinin ekonomik geleceği ile ilgili incelemeleri de ihmal etmeksizin,işletmelerin para ihtiyaçlarını giderme,ödeme işlemlerine ve yatırımlarına yardımcı olma yollarıyla ekonominin mal üretim ve dağıtım koşullarını hazırlarlar. Böylelikle bankalar bir yandan halkın servetinin önemli bir bölümünün yönetiminde anahtar rolü üstlenirlerken,öte yandan tutumlarıyla ekonomideki para hacminin belirlenmesinde de etkili olular.
Bankaların iş güdümü,kuruluş,kuranlarına ve ortaklarına kâr sağlama yön ve amaçlarına bakarak,bunları sadece kâra dönük ekonomik işletmeler olarak nitelendirmemek de mümkün değildir. Bankalar,kamu güvenini sarsmamaları gereken,ekonomik düzende etkileyici ve önemli fonksiyonları bulunan kuruluşlardır. Ekonominin öteki işletmelerinden farklı olarak bankalar;kredi açma,açılan kredinin önemli bir bölümünü yine mevduat alarak alıkoyma, ya da mevduat üzerine çek düzenlenmesine fırsat verme gibi işlevleri sonucu’ muhasebe yoluyla para (kaydî para)yaratabilen ve bu imkânlarıyla da para değeri üzerine dolaysız etkilerde bulunabilen işletmelerdir. Bu yüzden de bankacılığın denetlenmesi ve kredi işletmeciliğine,öteki ekonomik çalışma alanlarında alışılmışın da üstünde belirli sınırlamaların getirilmesi zorunluluğu doğmuştur.
Hemen bütün ülkelerde bankacılıkla ilgili mevzuatla somutlaşan kamunun müdahalesi,bu gözetim ve denetim amacına yönelik bulunmaktadır. Fakat denetimin düzenlenmesi sırasında,bankacılık işletmesinde;iş yöneticiliğinin ekonomik gereklerinin yerine getirilmesi ve kredi işlemlerinin aksamasına karşı gerekli önlemlerinin alınması sorumluluğunun yine kredi kurumlarına düşen görev olarak bırakılmaları da gerekli olmaktadır.
 Bankacılık işletmesinde pazarlama sorunu özellikleri
Pazarlama (Marketing) kavramının;bir işletmedeki pazara yönelik planlama ve karar sürecinin bütünü biçimindeki genel tanım kuşkusuz banka işletmesi için de geçerlidir. Böylece pazarlama bankaların işletmecilik sorunları arasında ,finansman ve örgüt yapısı yanında üçüncü temel sorun niteliği kazanmaktadır.
Pazarlama Kavramı
 Müşterinin gereksinim ve eğilimlerine yönelen temel bir işletme anlayışı (,,pazarlama felsefesi’’)
 Pazarın planlı olarak araştırılması
 Sürüm politikasına uygun araçlar (pazarlama karışımı) bir bütün içinde birleştirilmiştir.
Pazarlama düşünce biçimi aslında bütün örgütün sorundur. Bu düşünce biçimi;bir yandan banka yöntemine,bütün işletmeyi sistematik olarak pazarın ihtiyaçları doğrultusuna yönlendirme ,öte yandan pazara da kendi sürüm politikalarıyla etkileme görevleri yükler.
Burada temel amaç,mümkün olabileceğince yüksek bir Pazar payı ve kâra ulaşmaktır. Modern pazarlama,bu gün hemen bütün batı dünyası bankacılığında önemli bir yapı ve biçim değişikliğinin gerçekleştirilmesine neden oldu. Daha 20 yıl kadar öncesinde batı Avrupa bankacılığının bile bu konulardaki genel yapısı,ağırbaşlılık ve mesafelilik görüntüsü yansıtırdı. Oysa bu gün modern pazarlama kuralları gereğine uyan temel düşünce değişiklikleri yaşanmaktadır.

Bankacılıkta Pazarlama


Bankacılıkta Pazarlama


Bankacılıkta Pazarlama Sektörü

Dünya bankacılık sektörü altmışlı yılların sonundan itibaren köklü ve hızlı bir değişim sürecine girmiştir. Önce gelişmiş batılı ülkelerde yaşanan bu süreç yetmişli yıllarda bazı etkenler nedeniyle söz konusu ülkelerdeki rekabet koşullarında hatırı sayılır değişiklikler getirmiştir. Önce büyük Amerikan bankalarının başı çektiği ve bankacılık sektörünün uluslar arası boyut kazandığı bir etkileşim sürecinden söz etmek mümkündür. Amerikan bankalarının yeryüzündeki yayılma hareketine karşı güçlü rakipler de A.B.D. başta olmak üzere Amerikan bankalarının etkinlik alanında faaliyet göstermeye başlamışlardır. Bu rekabetin özellikle kurumsal bankacılık piyasasında yoğunlaştığı görülmüştür. Bunun yanı sıra gerek mevcut , gerek söz konusu piyasalara adım atanlar büyüyen, çokuluslu firmaların birden fazla denizaşırı ülkede yürütmekte oldukları faaliyetlerin gereği ortaya çıkan ihtiyaçlarına  verebilmek için  ürünler,  hizmetler ve  yaklaşımlar geliştirip, benimsemeye başlamışlardır.
Bir başka etken ise, hem bankalar hem işletmeler için fonlama yollarını değişime uğratan yepyeni sermaye piyasalarının ortaya çıkışı olmuştur. Yetmişli yılların sonlarında banka mevduatlarının önemli bir kısmı piyasası aracılığıyla diğer bankalardan ve hızla liberalleşen Euro piyasalardan sağlanıyordu. İlk çıkış noktaları  olan Euro  dünyanın en büyük sermaye piyasası olarak oluşumlarını sürdürürken dünyanın birçok köşesindeki temel  merkezlerinde etkili oluyorlardı. Bu sırada farklı döviz kurlarında döviz kuru sepetlerindeki herhangi bir finans ihtiyacını karşılamak için gerekli enstrümanların sayısı da hızla artıyordu.
’da yerleşik bankalar çokuluslu faaliyetlerini genişleterek ve özellikle A.B.D. ’de iç piyasaya yönelerek karşı ataklarını geliştirdiler. Şube ağlarını kurarken eyaletler arası yayılmaları konusunda bazı kısıtlamalara tabi olan Amerikan bankalarının bir kısmının haksız rekabet iddialarına karşın gerek Avrupalı, gerek uzakdoğulu bankalar yayılma harekatını ve rekabeti sürdürdüler.
Ayrıca birçok ülkede yasaklayıcı yasalar ve kurallar olmasına karşın bankalar başka silahlara el attılar ve varlığa dayalı menkul değer ihracı, tüketici kredisi finansmanı, sigorta (emeklilik, yaşam, vs.) Eurodolar, Euromark, vb. işlemlerine ve sendikasyonlarına, kredi kartları ve benzer kart işlemlerine girdiler ve geleneksel bankacılık hizmetlerini alabildiğince çeşitlendirip, farklılaştırdılar. Yasal sınırlamaların olmadığı yerlerde ise daha ileri giderek sigorta simsarlığı, underwriting, seyahat, menkul değerler yönetimi ve bilgisayar hizmetleri alanına girerek faaliyetlerini dallandırıp, budaklandırdılar. Bütün bunların sonucu, 1970’lerin sonuna gelindiğinde bankalar sundukları ürün ve hizmet yelpazesi içinde daha karmaşık hale geldiler ve rekabetin baskısı sonucu kar marjlarını daralttılar. Ücrete tabi ürün ve hizmetler daha önemli hale geldi.
Diğer taraftan sektör dışı rekabette gelişmekteydi. Bankacılık sektöründeki kısıtlayıcı düzenlemelerin varlığı bankacılık sektörü dışındaki bazı dev firmaların bu boşluğu doldurmak için çeşitli spesifik faaliyetlere girişimlerine neden oldu. Örneğin uzun yıllar boyunca bayilerini ve müşterilerini finanse etmiş olan General Motors gibi bir otomotiv firması, müşterisi olmayan kişilere de finansal kiralama (leasing) ve kredi finansmanı alanlarında hizmet verme fırsatı olduğunu görmüştür. (Türkiye’de Koç Finans gibi). Amerikan Express gibi seyehat kartı firmaları mevcut hesap sahiplerine çok az bir ek maliyetle bazı finansal hizmetler verme fırsatı olduğunu gördüler. Ve Sears Roebuck gibi perakende satış mağazaları, bankaların eyaletlerarası faaliyetlerinin bazı kısıtlamalara tabi olduğunu A.B.D.’de kendi eyaletlerarası mağaza ağlarını finansal hizmetler sunabilecekleri birer satış noktası olarak görmeye başlamışlardır.
Değişimi getiren bir diğer etken ise teknoloji olmuştur. Teknoloji bankacılık sektörünü önemli ölçüde etkilemiştir. Bu özellikle kağıttan dağların oluştuğu ve işletme masrafların arttığı perakende bankacılıkta göze çarpmış ve bankalar artan işlem hacmiyle başa çıkmak ve işletme giderlerinin azaltılmasını sağlamak için plastik kartlara ve makineli bankacılığa yönelmişlerdir. Daha sonraları mesai saatleri dışında daha fazla hizmet verebilmek için önce nakit ödeme makineleri daha sonra ATM’ler geliştirilmiştir. Destek birimlerinin otomasyona geçmesi hızlandırılmış ve bankalarının operasyon merkezlerinin bilgi-işlem hizmetleri elektronik fon transferi vb. hizmetleri kendi başlarına pazarlanabilir ürünler haline gelmiştir.
Bireysel bankacılıkta da rekabet artmıştır. Hem tasarruf bankaları, hem bankacılık dışı finansal kurumlar küçük tasarruf sahiplerini çekebilmek için daha çekici finansal ürün ve hizmetler geliştirmeye başlamışlardır.
Bireysel kredilendirmedeki rekabet de yoğunlaşmıştır. İster ortaklaşa olsun ister bankalar tarafından yönetiliyor olsun kredi kartı firmaları kolay kredi olanakları sunmaya başlamış, mağazalar dönerli kredi olanakları; kredi finansman şirketleri ise bazı özel varlıklar için ödünçler, ikincil ipotekler ve benzeri borç olanakları tanımaya başlamışlardır.
Bütün bunların neticesinde 1970’lerin sonlarında, bankacılık endüstrisi çok daha sıkı bir rekabet ortamının içinde idi. Finansal kurumlar arasındaki ayrım hızla ortadan kalkarken, birçok banka daha önce bölgesel ve ulusal sınırlar içinde faaliyet gösterirken küresel ölçekte rekabete girişmişlerdir. Bunun ötesinde daha önce bazı yasal kısıtlamalarla sayıları belli bir düzeyde tutulan bankalar yeni piyasalara girerken tamamen yeni rakiplerde piyasalarda boy göstermeye başladılar ve nihayet gelişen teknoloji ve ikame ürünler geleneksel bankacılık faaliyet işlemlerine karşı bir tehdit oluşturuyordu.
Bankacılık sektöründeki bu değişim 1970’lerde oldukça hızlı iken, 1980’ler bu değişim hızına daha büyük bir ivme getirdi. Bu yıllar bankacılıkta oluşan ve gelişen eğilimleri iki ana grupta toplamak mümkündür:
Perakende Bankacılık alanında tüketici grupların bölümlendirilmesi artmıştır; makineli bankacılığın gelişmesiyle bürokrasi ve kağıt yığınları azaltılmış; hem mevduat hem de krediler için rekabet sertleşmiştir.
Kurumsal Bankacılık ta 1970’lerde gelişen rekabet 1980’lerde daha da yoğunlaşarak devam etmiş; bilgisayar ortamında geliştirilen ürünler artmış; elektronik bankacılık ve banka dışı rakiplerden gelen rekabet düzeyi yükselmiştir.
1990’larda söz konusu gelişmeler hem hacim, hem hız olarak daha da yoğunlaşmış, ürün çeşitliliği artmış ve bankacılık sektörünün küreselleşme süreci ivme kazanarak gelişme ve yoğunlaşmasını sürdürmüştür.
1980’lerden itibaren Türkiye’de bu gelişmelerden nasibini almaya başlamış ve ekonomik sistemdeki liberalleşme bankacılık sektörünü de doğrudan etkilemiştir. Literatürde temmuz 1980 bankacılığı olarak adlandırılan bu yeni yaklaşımın en önemli öğelerinden biri reel faiz hallerinin uygulanmaya başlaması idi. Böylece hem mevduat bankacılığında, hem de krediler konusunda o tarihlerde görülmemiş bir dinamizm yaşanmaya başlanmış, şube ağlarını ve personel politikalarını, teknolojik alt-yapılarını yeniden gözden geçirme ihtiyacını duymuşlardır.
Diğer taraftan yabancı bankaların ülkemize gelmeleri konusundaki sınırlamalar büyük ölçüde kaldırılmış ve hatta gelmeleri teşvik edilmiştir. 1981 yılına kadar sayıları 4 olan yabancı bankaların sayısı hızla artmıştır. Yabancı bankaları yeni teknolojileri ve yeni enstrümanları ülkemize taşırken rekabetin sertleşmesine de neden olmuşlardır. Bu arada 1980’ler ve 1990’lar boyunca piyasaya yeni girişler olurken; çıkışlar devletin getirdiği güvence sistemi nedeniyle çok kısıtlı sayıda gerçekleşmiş ve günümüz itibariyle piyasadaki banka sayısı 70 ‘in üzerine çıkmıştır. Yabancıların alevlendirdiği rekabet ortamına ulusal bankalarda katılmış ve teknolojik alt yapıları ile, insan kaynaklarının eğitim ve geliştirilmesi yolunda yaptıkları atılımlarla;gerek bireysel piyasa, gerek kurumsal piyasa da sundukları ürün ve hizmet çeşitliliği ile zamanlama olarak biraz gecikerek de olsa sektörün küresel düzeyde yaşamakta olduğu değişim sürecine paralel bir gelişme trendine girmişlerdir.
1980’li yıllarda ihracat ve ithalat rejimlerindeki rahatlamalar sonucu dış ticaret hacmindeki gelişme bankaların yurtdışındaki şube, temsilcilik, büro ve muhabir sayısında da artışlar olmasını sağlamış;dövizli işlemlerle birlikte önce DÇM sonra DTH gibi yeni hesap türleri geliştirilmiştir.
Bu arada finansal sektörün diğer alanlarında da gelişmeler olmuş sermaye piyasasının gelişmesine paralel olarak finansal aracı kuruluşlar sayıca ve işlem hacmi olarak hızla büyümüş; bankalar menkul kıymetler konusundaki faaliyetlerine ağırlık vermişlerdir.
Leasing (finansal kiralama), factoring, repo, futures options gibi yeni finansal ürünler lanse edilmiş, küçüklü-büyüklü hemen tüm bankalar otomasyon ve bilgisayar sistemine geçmeye başlamışlardır. Aynı eğilim günümüzde de telefon bankacılığı, interaktif sistemler, ATM ağı, ev ve ofis bankacılığı uygulamaları, akıllı kartlar (memory cards; smart cards; debit cards), kredi kartları, tüketici kredileri, EFT (Elektronik Fon Transferi),SWIFT vb. yenilik ve buluşlar sürmektedir.
Rekabet düzeyinin ve değişim hızının yükselmesi sonucu, daha fazla sayıda banka rekabetçi üstünlüklerini arttırmak ve olası dış tehditleri azaltmak için kaynaklarını doğru ve uygun yerlere dağıtabilmek üzere stratejik planlama çabalarını yoğunlaştırmaktadır. Aynı zamanda pazarlama banka planlamasında özellik arz eden ve önemli bir öğe olarak ortaya çıkmaktadır. Geleneksel anlayıştaki bankalar ne stratejik planlamaya ne pazarlamaya gereken ilgiyi göstermemiş ve bunun doğal bir sonucu olarak kavramlar ve metodoloji konusunda firma dışı danışmanlara veya bu konuda uzmanlaşmış şirketlere başvurmak zorunda kalmışlardır. Bununla birlikte, 1970’lerde bankalar yeni kavramlara ve uygulamalara daha fazla ilgi göstermişler ne var ki yine de yönetim becerilerinden çok geleneksel bankacılığa ağırlık vermişlerdir. 1980’lerin rekabetçi ortamı bu durumun yeniden gözden geçirilmesine ve yönetsel becerilerin önemsenmesine yol açmıştır.
1990’ların sonuna geldiğimiz bu günlerde ise küreselleşme sürecine ayak uydurmak için bankalar elektronik fon transferi, ev ve konut bankacılığı, yetkin elemanlarıyla, ATM şebekeleriyle, internet bağlantılarıyla dünya piyasasına çıkmış ve kıyasıya bir rekabet içine girmişlerdir. Pazarlama temel işletme fonksiyonlarından biri haline gelmiş, pazarlama yöneticileri tepe yönetiminde yer almaya başlamış, en azından tepe yönetiminin kararlarını etkiler hale gelmiştir.

GLOBAL STANDARTLAR


GLOBAL STANDARTLAR
Bugün standardizasyon üzerinde önemli etkileri bulunan dört ana trend olduğunu belirtmek gerekir.
Birincisi, her gün hızı ve kapsamı daha da artan bir değişim gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bazen değişimlerin böylesine süratli yaşanmasından dolayı şaşkına döndüğümüz oluyor. Her gün, inanılmaz bir hızla yeni teknolojiler birbirini izliyor.
Değişimin ikinci ve bekli daha da ilginç boyutu, bu yeni teknolojilerin, daha biz alışamadan birleşip, bir başka teknolojinin önünü açıyor olmaları. Öyle görünüyor ki, yeni teknolojiler tutunmak için beklemiyor ve iki yeni teknoloji bir araya gelip daha da yenisini üretiyorlar.
Üçüncüsü, özellikle yeni parçalar ve sistem teknolojisiyle ilgili olarak elektro teknoloji sanayilerinde bir yoğunlaşma görmekteyiz. Buradaki can alıcı nokta karşılıklı bağımlılık. Artık ürün veya hizmet üreten herkes, üretim sürecinin bir noktasında bir başkasına bağımlı hale gelmiş durumda. Bugün kimse tek başına bir şey yapamıyor. Aynı şey standardizasyon için de geçerli.
Dördüncü olarak, şirketler günümüzün dinamik pazarında ihtiyaçlarını süratle ve etkin bir şekilde karşılayabilsin diye sanayi kendi içinde forumlar oluşturarak organize oluyor. Bu, daha üretim ve pazarlama aşamasına gelmeden, hatta araştırma ve geliştirme aşamasında gerçekleşiyor.
Sözünü ettiğimiz dört trend göz önüne alındığında, ticari ve teknolojik bakımdan dünyamızın bir devrim yaşamakta olduğunun bir göstergesidir.
Kendi alanında öncü IEC, ISO ve ITU uzlaşmaya dayalı uluslar arası standart kuruluşları olarak, hepimizi etkileyen bu dört trendin gündeme getirdiği gelişmeleri ele almak üzere harekete geçmişlerdir. Bu sadece bir başlangıçtır ve şüphesiz konunun daha da derinlemesine ele alınması gerekecektir. Gelecekte uygun ve zamanında ayarlamalar yapmak üzere belirli tedbirler almak zorunda kalacağımız kesindir.

ULUSLAR ARASI PAZARLAMADA STANDARDİZASYONUN TANIMI


ULUSLAR ARASI PAZARLAMADA STANDARDİZASYONUN TANIMI
Standardizasyon (Standartlaştırma), bir ürünün ileri sürülen gerçek değerini ölçmeye, anlamaya yarayacak tüm nitelik ve maddelerin belirlenerek ürünün ve ambalajının bir örnek hale getirilmesidir. Değer öğelerinin karşılaştırılabileceği belirli fiziksel nitelikler ve kimyasal bileşimler saptanması ve sadeleştirme sürecidir. Daha çok fabrikasyon ürünler için kullanılır.
İhracat ve ithalatın ülke ekonomisine yararlı olmasına imkan sağlamak için, tüm ilgili tarafların katkı ve iş birliği ile belirli kurallar koyma, bu kuralları uygulama ve uygunluk değerlendirmesi işlemlerine “İhracatta (Dış Ticarette) Standardizasyon” denilmektedir.
Standardizasyon, Milletlerarası Standardizasyon Teşkilatı (ISO) şöyle bir tarif kullanılmaktadır;
“Standardizasyon; belirli bir faaliyette ilgili olarak ekonomik fayda sağlamak üzere bütün ilgili tarafların yardım ve iş birliği ile belirli kurallar koyma ve bu kuralları uygulama işlemidir.”
TSE El Kitapçığı’na göre standardizasyon aslında toplumun kalite ve ekonomikliği arama çalışmalarının sonucu olarak ortaya çıkan bir faaliyettir. Esas itibariyle mal ve hizmet üretiminde aranacak özellikleri kapsasa da, diğer hukuk yöntem vb. alanlar da kullanılmaktadır. Üreticiye, ekonomiye ve tüketiciye faydaları vardır.
ULUSLAR ARASI STANDARDİZASYONUN AMACI VE ÖNEMİ
Bütün kısıtlama ve koruma önlemlerine rağmen, dünya ticareti serbestleşmeye doğru hızla gitmektedir. Bunun yanında her ülke kendi toplumunun kaliteli ürünlere layık olduğunu düşünerek gerekli tedbirleri almaktadır.
Standardizasyonun Amacı;
Türkiye gerek GATT gerekse AB içindeki bu anlamdaki standartlara uymayı kabul etmiştir. Standartların asıl amacı kaliteli ürünleri en ucuza tüketici pazarlarına sunmaktır. Çağımızda kalite kavramı, yalnızca ürün üzerinde düşünülmemelidir. İşletmelerin araç gereç dizaynı, teknolojik seviyesi, personel sayısı ve eğitimi, yönetim sistemi ve çevresel değerleri “Yeni Yaklaşımı” geliştirmiştir. Standartları sadece “Ticarette Teknik Engeller” olarak görmemeliyiz.
Standartların amacı ürün, mal ve hizmetlerle ilgili olarak ekonomik, bilimsel ve toplumsal ortaklar arasındaki ilişkilerde sık sık ortaya çıkan teknik ve ticari sorunlara çözüm getirici referans belgelerini sağlamaktır.
Standartlar, spesifikasyonların tersine, standartların uygulanmasından sorumlu kuruluşların öncülüğünde tüm ekonomik aktörler tarafından geliştirilen ve uygulanması isteğe bağlı olan (birkaç istisna hariç) teknik belgelerdir.
Standardizasyonun sağladığı faydalar açısından amaçları şöyle özetlenebilir;
Üretici yönlü amaçlar;
 Üretimin belirli plan ve programlarla yapılmasına yardımcı olmak
 Uygun kalite ve seri imalata imkan sağlamak
 Kayıp ve artıklar seviyesini azaltmak
 Verimliliği ve hasılayı arttırmak
 Stokları azaltarak, depolamayı ve taşımayı kolaylaştırmak
 Maliyeti düşürmek
Ekonomik yönlü amaçlar;
 Kaliteyi teşvik eder, kalite seviyesi düşük üretimle meydana gelecek emlak, zaman, ve hammadde israfını ortadan kaldırmak
 Sanayii belirli hedeflere yöneltip üretimde kaliteyi arttırmak
 Ekonomide arz ve talebin dengelenmesine yardım etmek
 Yanlış anlamaları ve anlaşmazlıkları ortadan kaldırmak
 İhracat ve ithalata üstünlük sağlamak
 Yan sanayi dallarının gelişmesini sağlamak
 Rekabeti geliştirmek
 Kötü malın piyasasına imkan tanımamak
Tüketici yönlü amaçlar;
 Can ve mal güvenliğini korumak
 Karşılaştırma ve seçim kolaylığını sağlamak
 Fiyat ve kalite yönünden aldanmaların önüne geçmek
 Ucuzluğa yol açabilmek
 Ruh sağlığını koruyup, stresi önlemek
 Tüketicinin bilinçlenmesine katkıda bulunmak
Standardizasyonun Önemi;
Türkiye’nin Avrupa Birliğine girmesi ile yeni teknik düzenlemeler gündeme gelmiştir. Bu düzenlemelerin anlamı standartlara uygun mallar üretmek demektir. Bu konuya önem vermeyen üreticiler piyasadan silinebilir. Türk sanayiinin dünya standartlarında mal üretir hale gelmesine bu standartlar yardımcı olacaktır.
AB üyesi ülkeler arasında malların serbest dolaşıma yönelik engeller fiilen kalmıştır. Ancak, bu defa standartlara uyumu gerekli kılan teknik engeller konmuştur. Sözü edilen standartları insan emniyeti, sağlık ve çevre açısından yaptırımlar diye dile getirebiliriz. Bütün bunların esas hedefi de tüketicinin korunması, ürün uygunluğu, çalışanın emniyeti ve çevreye zararlı etkilerin azaltılmasıdır.
Birleşmiş Milletler, Avrupa Ekonomik Komisyonunu (ECE) 13. Mayıs. 1996 arası “Standardizasyon Politikaları” çalışma grubunun, altıncı oturumunda “ECE Teknik Uyumluluk Antlaşması” üzerinde yoğunlaştıkları maddeleri standardizasyonun önemi noktasında şöyle tanımlamaktadırlar;
1. Birleşmiş Milletler vesikalarının 9. bölümünde yer alan uluslar arası ekonomik ve sosyal birliktelikler meselesi 1945’te kabul edilmiştir. O zaman bir ekonomik sistem kurma teşebbüslerinin başarısızlığa uğramasına rağmen, ekonomik hukuk o günden bugüne hızlı bir şekilde gelişmiştir. Özenle hazırlanmış, yüzlerce uluslar arası antlaşma 65 organizasyondan bazısında somutlaştırılmıştır. Akılcı bir biçimde Birleşmiş Milletlerin bir sistemi olan Avrupa Ekonomik Komisyonu (ECE) Sağlık anlaşmaları, uyumlaştırılmış teknik düzenlemeleri ve standartları formüle ederek bu çabalara katkıda bulunmuştur.
2. Elli yıl sonra Dünya Ticaret Örgütü’nün (WTO – World Trade Organization) kuruluşu yeni bir çok taraflı ticaret rejimi başlattı. Bu, imza eden ülkeler üzerinde önceki tarifeler ve ticaret genel antlaşmalarına nazaran daha bağlayıcı şartlarda hükümler getirmektedir.
3. Ticarette teknik engeller hususunda, konuyla ilgili Dünya Ticaret Örgütü antlaşması öncesi (1979) GATT antlaşmasının yerini almıştır. Daha sonraki Tokyo Round Antlaşmalarının sadece biriydi ve ülkelerin ona bağlı kalması için bir mecburiyeti yoktu. Diğer taraftan, Ticarette Teknik Engellemeler üzerine yapılan yeni WTO antlaşması yasal olarak imzalayan WTO ülkelerinin hepsini bağlamaktadır ve aynı zamanda bu anlaşma ülke sınırları içindeki hükümet dışı belirli kuruluşlara da uygulanabilecektir. WTO Anlaşması, diğer ülkelerin özelliklerine gelişmekte olan ülkelerin teknik kurallarının uygulanması ve hazırlanması ile standartlar ve uyum değerlendirmesi prosedürleri alanında, alt yapısal ve kurumsal sorunlar dahil olmak üzere özel problemlerle karşı karşıya kalabileceğini kabul etmektedir.
4. Bu tip problemler aynı zamanda ECE üyesi ülkelerde de doğmaktadır, özellikle de planlı ekonomiden pazar ekonomisine geçişlerde. Dünya Ticaret Örgütünün henüz anlaşmayı imzalamamış olan ülkelere teknik açıdan yardım elini uzatma gibi bir mecburiyeti de yoktur. Öte yandan Birleşmiş Milletler, Avrupa Ekonomik komisyonu sürdürülebilir gelişme prensipleri çerçevesinde pazar ekonomisine geçiş sürecindeki ülkelere yardımlarda bulunmaktadır.
5. 1970’ten bu yana, Standardizasyon Politikalarında hükümet kurumlarının sorumluluğunun ilk devreye girmesinden itibaren yardımcı yapılanmalar ve onun yerini alan teknik uyumluluk ve standardizasyon politikaları üzerinde çalışma prensibi bölgesel veya uluslar arası ticaret teknik engellemelerde, üzerinde anlaşılan kurallarda ulusal uygulamaları kolaylaştırmak için tam bir öneriler metnini özenle hazırlamıştır. Standardizasyon politikaları üzerine yapılan öneriler metni yenilenmiş olarak Teknik Düzenlemeler ve Standartlar ECE Anlaşmaları Listesi 1996’da yayımlanmıştır.
6. Öneriler olarak tasarlanmış olmakla birlikte, ulusal uygunluk değerlendirme sistemleri düzenleme ve kuruluşlarındaki yeni bir önerinin dahil olduğu sonraki daha tutarlı kuralların kabul edilmesi çalışmaları da hemen hemen tamamlanmak üzeredir.
7. Ülkelere WTO Anlaşmasının (henüz WTO imzalayıcıları değil) prensiplerinin uygulanabilirliğini yaymak ve bölgesel ve/veya uluslar arası uyarlanmış kuralların ve icraatların uygulanışı hususunda diğer ECE üyesi ülkelerden teknik yardımlaşmaya geçiş aşamasındaki ECE üyesi ülkelerin haklarını tesis etmek için, çalışma grubuna hizmet edebilecek ECE Teknik Uyumluluk Anlaşmasını özenle hazırlayan imkanları müteala etmeyi arzulayabilir.

STANDARDİZASYON NEDİR?



STANDARDİZASYON NEDİR?
Standardizasyon, Milletler arası Standardizasyon Teşkilatı () tarafından şöyle tarif edilmektedir; Standardizasyon, belirli bir faaliyetle ilgili olarak ekonomik fayda sağlamak üzere bütün ilgili tarafların yardım ve iş birliği ile belirli kurallar koyma ve bu kuralları uygulama işlemidir.
Standardizasyon, aslında toplumun kalite ve ekonomikliği arama çalışmalarının sonucu olarak ortaya çıkan bir faaliyettir. Standardizasyon, esas olarak mal ve hizmet üretiminde aranacak özellikleri ortaya koymakla beraber, diğer alanlarda da (, yöntem, vb.)  zaman kullanılabilmektedir.Standardizasyon, bütün ilgili tarafların yardımları, iştirakleri ve karşılıklı iş birliği ile gerçekleştirilmeleri,  görmelidir. Standardizasyon, toplumun her kesiminde genel fayda sağlamasının yanı sıra, yine için  önemi  olan çevreyi tahrip etmeme ve yaşanabilir bir çevrenin muhafazası yönünden çok büyük faydalar ihtiva eder. Bunların bazıları ana başlıklar altında aşağıdaki şekilde sıralamak mümkündür.
ÜRETİCİYE FAYDALARI;
 Üretimin belirli plan ve programlara göre yapılmasına yardımcı .
 Uygun kalite ve seri imalata imkan sağlar.
 Kayıp ve artıklar en az seviyeye iner.
 Verimliliği ve hasılayı arttırır.
 Depolamayı ve taşımayı kolaylaştırır, stokların azalmasını sağlar.
 Maliyeti düşürür.
EKONOMİYE FAYDALARI;
 Kaliteyi teşvik eder, kalite seviyesi düşük üretimle meydana gelebilecek , zaman ve israfını ortadan kaldırır.
 Sanayii belirli hedeflere yöneltir. Üretimde kalitenin gelişmesine yardımcı olur.
 Ekonomide arz ve talebin dengelenmesine yardım eder.
 Yanlış anlamaları ve anlaşmazlıkları ortadan kaldırır.
 İhracatta ve ithalatta üstünlük sağlar.
 Yan sanayi dallarının kurulmasını ve gelişmesini sağlar.
 Rekabeti geliştirir.
 Kötü malı piyasadan kovar.
TÜKETİCİYE FAYDALARI;
 Can ve mal güvenliğini korur.
 Karşılaştırma ve seçim kolaylığı sağlar.
 Fiyat ve kalite yönünden aldanmaları önler.
 Ucuzluğa yol açar.
 Ruh sağlığını korur, stresi önler.
 Tüketicinin bilinçlenmesinde etkin rol oynar.
STANDART NEDİR?
Standardizasyon çalışması sonucu ortaya çıkan belge, doküman veya esere standart adı verilmektedir. Standartlar bilimsel, teknik ve deney çalışmalarının kesinleşmiş sonuçlarını esas alır.
Yalnız günümüzün şartları belirlemekle yetinmez, aynı zamanda geleceğin gelişme imkanlarını da göz önünde bulundurur ve gelişmelere ayak uydurur. Kısaca standart; imalatta, anlamda, ölçmede ve deneyde beraberlik manasına gelmektedir.
STANDART ÇEŞİTLERİ
Standartlar, çeşitli ölçülere ve hareket noktalarına göre sınıflandırılır.
Yapı karakterine göre : Madde, mamul, mahsul, usul (metod), hizmet
Uygulama şekillerine göre : İhtiyari, mecburi
Uygulama alanlarına göre : İşletme, endüstriyel, milli (TS, DIN, vb.), bölgesel (EN vb.), milletlerarası (ISO, IEC vb.)

Dış ticaret nedir?


Dış ticaret nedir?


Malların ve sermayenin ulusal sınırların dışına akışıyla ilgilidir. Dış ticaret alım satım işlemlerinin teslimi açısından ithalat ve ihracat olmak üzere iki şekilde gerçekleşir. Ülke ekonomisinin kalkınmasında ihracat önemli bir yere sahiptir. Bu nedenle ülkelerde ihracatın artırılması, ithalatın azaltılması önemli hedefler arasındadır. Ülkelerin bu hedeflere ulaşmak için aldıkları kararlar ve tedbirler dış ticaret politikasını oluştururdış ticaret
Dış ticaret politikası açısından bir devletin dış ticaretini etkileyebilecek unsurların başlıcaları gümrük resmi, ticaret antlaşmaları, yasaklar, primler, sübvansiyonlar ve idari korumacılık olarak sınıflandırılabilir. Bunlardan yasaklar, ithalat ve ihracat yasaklarıyla transit geçiş yasakları şeklinde bir ayırıma tabi tutulurken; gümrük resmi de aynı şekilde ithalat, ihracat ve transit ticarette uygulananlar olarak üçe ayrılmaktadır.
Dış ticaret, ithalat ve ihracattan oluşur ve dış ülkelerle mal bazında yapılan ticaret rakamlarını içerir. Bir ülkenin ekonomik ilişkilerinin önemli bir bölümünün, dış ticaret istatistiklerinde gözlemlenmesi mümkündür.
Dış ticarette en önemli göstergeler, dış ticaret açığı ve dış ticaret hacmi rakamlarıdır. İthalatın ihracattan fazla olması halinde dış ticaret açığından, az olması halinde ise dış ticaret fazlasından söz edilir. Dış ticaret hacmi denildiğinde ise, ithalat ve ihracat rakamlarının toplamı, yani o ülkenin gerçekleştirmiş olduğu toplam dış ticaret akla gelmelidir.
Diğer bir gösterge olan ihracatın ithalatı karşılama oranı ise, ihracatın ithalata bölünmesiyle bulunur ve dış ticaretin genel seyri hakkında fikir verir.

Satış - Kişisel Satış


Satış - Kişisel Satış


Tutundurma karmasının reklamla birlikte en çok kullanılanı kişisel satıştır. Kişisel satış günlük hayatın içine o kadar girmiştir. ki bir çok insan için sıradan bir iş olarak görülmektedir. Mal yada hizmetlerin tüketiciler tarafından tercih edilmesini sağlamak üzere satış işinde çalışan çok sayıda insan vardır.
Kişisel satış dendiğinde ülkemizde kapıdan kapıya satış yapan ve halk arasında “pazarlamacı” olarak tabir edilen kimseler gelmektedir. Onlarında zaman içinde oluşturdukları imajın olumsuz olması kişisel satışın olumlu yönlerinin saklı kalmasına yol açmıştır. Halbuki kapıdan kapıya satış yapanlar satış işinde çalışanların çok küçük bir kısmıdır. Tezgahtarlar, satış temsilcileri gibi pek çok insan kişisel satış yapmaktadır.
Ülkemizde modem anlamda kişisel satış işinin geçmişini 1 950’li yıllara da yandırmak mümkündür. O yıllarda ilaç fabrikalarının kurduğu satış örgütleri daha sonra kendini gıda sektöründe göstermiştir. Satışta çalışanlar toplam istihdam içinde büyük bir bölümü oluştururlar. Ülkemizde 1985 yılında yapılan nüfus sayımına göre kentler.de çalışanların büyüklük olarak en kalabalık ikinci grubu satış ve ticaret işlerinde çalışmaktadır. Oran olarak bu, kentsel nüfusun %l7’sine karşılık gelmektedir.
Yıllar ilerledikçe kalifiye eleman istihdam etme ihtiyacı da artmaktadır. Müşterilerin satın alacakları mal hakkında bilgi sahibi olma istekleri var oldukça bu ihtiyaç hissedilecektir. Çünkü kişisel satış alış verişin kalitesinin artması yönünde katkıda bulunmaktadır.
Genel olarak düşünüldüğünde bir değer ortaya çıkarmasından dolayı ülke ekonomisine katkı sağlar. Aynı zamanda işletmenin müşterilerle yüz yüze gelen kısmı olduğu için kamuoyu oluşturmada önemli yer tutar. Bu yönüyle satış elemanlarının yaptığı iş halkla ilişkilerin bir aracı olarak da görülebilir. Halkla ilişkilerin, ürünü satmada ve firma imajı oluşturmada ne kadar önemli olduğu modern yöneticilerce bilinmektedir.
KİŞİSEL SATIŞTAN BEKLENTİLER
Yeni ve bilinmeyen ürünlerin sunuşunda yada kullanılışının yaygınlaştırılmasında ve eski alışkanlıkların değiştirilmesinde kişisel satış vazgeçilmez bir yöntemdir. Bu açıdan kişisel satışın yeni pazarlar ve talepler oluşturma etkisi olduğu söylenebilir. Birçok firmada kişisel satışların maliyeti satış gelirlerinin % 8 ile %15’ i arasında bir yekün tutmaktadır. Kişisel satış tutundurma bileşenleri içinde en pahalı yöntemdir. Çünkü satış elemanının her bir tüketiciyle ilişkisinde mesaj yalnızca bir kişiye ulaşmaktadır. Kişisel satışı reklamdan farklı kılan en önemli özellik, reklamın statik bir yapıya sahip olmasına karşın kişisel satışın dinamik oluşudur. Satış elemanı, tüketiciye mesaj iletirken tüketicinin özelliklerine göre sunuşta uygun gördüğü değişiklikleri yapma esnekliğine sahiptir. Firmayı temsil etme bakımından oradaki elçisidir. Tüketicinin sorularına cevap verme ve karşılıklı iletişim sağlama imkanına sahiptir. Özellikle endüstri mallarının satışında kullanılan başlıca yöntem kişisel satıştır.3 Üstelik sanayi mallarının satışı üretime yönelik olduğundan oldukça önemlidir.
KİŞİSEL SATIŞ TÜRLERİ
Temsil görev ve yetkilerine göre satış elemanlarını sınıflandırmak mümkün dür. Sipariş sağlama, sipariş toplam, müşterilerle iletişim kurma ve siparişi yerine getirme satış elemanlarının özet olarak anlatılabilecek satış görevleridir.
Satış personeli, satış yaptıkları tüketicilere göre sınıflandırılabilir. Bu ayrımların hepsini kapsayacak şekilde temsil görevlerine göre satış elemanları, üretici temsilcileri, toptancıların temsilcileri ve perakendeci satış personeli olarak üçe ayrılabilir.
Toptancı Satış Elemanları
Yeni ürünlerin satış temsilcileri öncü niteliğindedirler. Satış tutundurucular olarak adlandırabileceğimiz satış elemanları ticari ürünlerin sürümünün artması için toptancılarla ve taşımacılarla konuşurlar. Satış tutundurucular eczanelere, hastanelere ve doktorlara ilaçlar hakkında bilgi vermek gibi faaliyetlerle uğraşırlar.
Üretici temsilcileri pazarda satış mühendisleri, satış danışmanları gibi isimlerle bilinirler. Pazara yeni sürülen ürünler, tüketicilerce henüz tanınmamış, hatta tüketicilerin çok büyük bir kısmının o tür bir ihtiyaçlarından haberdar olmadığı ürünler kişisel satış yöntemiyle tanıtılır.
Perakendeci Satış Personeli
Satış mağazalarında satış yapan elemanlarla dışarıda satış yapan elemanlar perakendeci satış personelini oluştururlar. Mağazada satış yapanlar görünüş olarak orijinal bir kişilik, zeka ve ustalık olarak da ayağına kadar gelmiş müşteriyi, doğru malı satın almaya ikna edici nitelik ve yetenekte olmalıdır. Mal bilgisi, fiyat ve malın sunuşunda kullanılan malzeme, bu tür satışı gerçekleştirmede ö nemlidir. Perakendeci satış elemanlarına örnek olarak mağazalarda çalışan tezgahtarlar ve kapıdan satış yapan satış elamanları verilebilir.
Dışarıda mal satan satış personeli tüketim malları pazarlayan satış personeli (kapıdan kapıya satış) ve işletme malları pazarlayan satış personelinden oluşurlar. Satış elemanı kapıdan kapıya satışlarda müşterinin olduğu bölgeye giderek müşterinin varlığından haberli olmadığı ihtiyacını güdülemeye çalışır.
Kapıdan kapıya satış “ne olursa. olsun satmak” amacına bağlı olarak geliştirilen bir kişisel satış yöntemidir. “Modern bohçacılık” olarak nitelendirebileceğimiz satış türü ülkemiz için çok yabancı değildir. Satışın baştan sona kişisel olarak yapılması denetimi azaltır. Bunun getireceği olumsuzlukları düşünerek ABD’de bazı eyaletler bu tür satışçılara lisans edinme zorunluluğu getirmiştir. Bu yolla yapılan satışların kalitesizliği, bilgisiz tüketicilere pazar fiyatının çok üstünde mal satılması, taksitli satışlarda alıcılara imzalatılan senetlerin karşılığında mal verilmemesi, teslimin yapılsa bile eksik yada geç yapılması kapıdan kapıya satışa olan güveni azaltmıştır.